OSMANLI MAHZENİ - Altın Öğütler

Ana Sayfa
İletişim
% 100 Düşünce Gücü
Altın Öğütler
Kuantum Teorisi Felsefe Ve Tanrı
Bilim Adamları
İlgi çekici yerler
Aborjİnler
Mısır'da Görülmesi Gereken 10 Yer
Nuh'un Gemisi
Türkler hakkında söylenenler
Break Dans Terimleri
Kont Drakula & Elizabeth Bathory
Laf Geldiğinde Oturtanlar
Sağlık
Kişilik Bozuklukları
Ziyaretçi defteri
Fatih Sultan Mehmet & İstanbul'un Fethi Üzerine
Mitoloji
Louvre Piramidi



 

 

 
 
Kendimi ne zaman işe yaramaz ve aciz hissetsem, aynı duyguları
hissettiğim bir anda, eski bir dostun uzun zaman önce söyledikleri gelir aklıma. Yüzümü kocaman bir gülümseme sarar.
Bana; “Kendini her aciz ve işe yaramaz hissettiğinde, parmağının ucuna bak”
demişti.
O sıra o kadar üzgün ve duygularımın içinde o denli kaybolmuştum ki, kendi
sesimi bile tanıyamaz bir halde çok kısık bir ses tonu ile Neden,”demiştim.
“Çünkü o parmak izlerinden bu yeryüzünde başka hiç kimsede yok” demiş ve
eklemişti, “Sen özelsin. İnanmazsan parmaklarının ucuna bak.”
Birden sanki dirilmiştim. Evet, ben özeldim.
Herkes aslında özeldir. Ama beni o günden sonra diğerlerinden ayıran tek
ayırt edici özelliğim kendimin özel olduğumun farkında olmamdı.
Hala karamsarlığa düştüğümde, bazen umutsuzluklarla boğuştuğumda o dostumu
hatırlar ve parmağımın ucuna, yüzümde büyük bir gülümseme ile bakar ve kendi kendime “Sen özelsin. Bunların hepsini atlatırsın.” derim.
Yine aynı dostum bir karar aşamasında olduğum bir gün bana; “Önce ne
istediğini iyi belirle” demişti ve eklemişti, “Sonra o istediğine
ulaşmak için ne gerekiyorsa yap!”
Sonra da elini tam üç kez gözlerimin önünde çırpmış ve bana “Ne oldu şimdi?” diye sormuştu.
Ben de anlamsız bakışlar ile yanıt vermiştim. “Ne oldu?”
“Üç saniye hayatından uçtu gitti ve hiçbir şey o üç saniyeyi geri
getiremez” demişti… Ve eklemişti;
“Hayatı, istediklerine ulaşmak için harca, bir gün arkana dönüp baktığında
uçup giden o saniyelerin bomboş bir ömür haline geldiğini görmek
istemiyorsan tabii!”
Farkındasınız değil mi? Hayatlarımız saniye, dakika, saat dilimlerine
bölünmüş, akıp gidiyor. Ve biz akan bir saliseyi bile geri dönüp tekrar
yaşayamıyoruz. Onları geri getiremiyoruz. Aynaya baktığımızda her gün yeni
bir beyaz saç telini ve yüzümüzde acımasızca akıp giden dakikaların izini,
birer kırışıklık olarak seyrediyoruz.
Peki biz hayattan ne bekliyoruz? Beklentilerimiz için varımız yoğumuz ile
savaşıyor muyuz zaman denen acımasız düşmanla? Oysa parmaklarınızın ucuna
bakın bir kez.
Sonra da parmaklarınızı üç kez şıklatın. Orada gördüğünüz parmak izleri
sizden başka kimsede yok ve parmaklarınızın ucundan çıkan o ses
hayatınızın bomboş geçmiş üç saniyesi oldu, geçti gitti işte…
Siz özelsiniz, siz yeryüzünde teksiniz… O zaman hayattan
beklediklerimiz de bize layık olmalı, özel olmalı, ulaşılması için savaşa değer olmalı.
Zaman denen canavar galip gelmeden, biz hayattan beklentilerimize
ulaşmalıyız ki, geçip giden zamana rağmen, geriye dönüp baktığımızda kucak
dolusu mutluluk ve beklentilere ulaşmanın hazzı ile zaman zaman yüzümüzde
kocaman bir gülümse ile nanik yapabilelim…
Ellerinizi üç kez çırpın, hayattan üç saniyeniz silinip gitti işte…
Bugün özel bir insan olan kendiniz için ne yaptınız? Beklentileriniz için
bir uğraş, savaş verdiniz mi? Yoksa zamanın sizi yenmesine seyirci mi
kaldınız? Mesela özel eski bir dostu aradınız mı bugün?
Bu kısa ama çok anlamlı hayat derslerini veren dostumu kaç zamandır
aramadığımı düşündüm tüm bunları yazarken… Yerimden kalktım,
Internet’ten çıktım ve telefon ile o dostumu aradım.
Çok mutlu oldu…
“Ne zamandır sesini duymamıştım, hangi dağda kurt öldü?” dedi.
Ben de “Özel birini aramak istedim, aklıma sen geldin” dedim ve sonra
ekledim:
“Ve ellerimi üç kez çırptım, geçen zamanı geri getiremediğimi görünce belki
de seni arayacak başka bir üç saniyem olmayacak, şu anda aramazsam deyip,
yazdığım yazıyı yarıda bırakıp seni aradım” dedim.
Çok mutlu oldu. Bir dostun mutluluğu ile ben de mutlu oldum.
Dostumla telefon konuşmamı bitirip klavyenin önüne oturduğumda yüzümde
kocaman bir gülümseme vardı.
Özel birini arayıp, dakikaları geri getiremeyeceğim bir hayat içinde
istediğim bir şeyi yapmanın huzuru ile yani mutlu bir yürekle tekrar yazmaya başladım. Ve zaman denen sinsi düşmana bir nanik yaptım.
“Acımasızca akıp gidiyorsun ama ben seni hissediyorum, istediğim hiçbir şeyi ertelemiyorum ve istediklerimi elde etmek için hayatla savaşıyorum” der gibi mutlu idim.
Siz hala ne duruyorsunuz?
Koşun telefona, bir dostunuzu arayın. Birine e-posta gönderin. Onu
sevdiğinizi hissettirin. Onun mutluluğu ile mutlu olun.
Ellerinizi üç kez çırpın ve düşünün hayatınızdan üç saniye, boş bir sayfa
gibi koptu gitti işte.
Oysa siz özelsiniz ve size layık bir hayatı hak ediyorsunuz. Size layık
mutlulukları hak ettiğiniz gibi.
Bana inanmazsanız parmaklarınızın ucuna bakın
 





 
Hayatla röportaj yaptığımı gördüm rüyamda.
“Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?” diye sordu Hayat.
“Zamanın var mı?” diye sordum.
Gülümsedi.
“Benim zamanım Sonsuzluk” dedi Hayat. “Ne sorular var yüreğinde?”
“İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?” diye sordum.
Hayat yanıt verdi.
“Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını kaybediyorlar. Gelecekle ilgili endişelenmekten şimdiyi unutuyorlar. Sonra da ne şimdiyi ne geleceği yaşayabiliyorlar. Deneyim iyi bir öğretmendir diyorlar ama deneyimin faturasını ödemek istemiyorlar. Hayatlarını kazanmak için eğitim alıyorlar ama yaşam ustası olmayı bilmiyorlar. Bu nedenle de, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, hiç yaşamamış gibi ölüyorlar.”
Hayat elimi tuttu. Bir süre sessiz kaldık. Derin bir nefes aldım. Ona, insanların neleri öğrenmelerini istediğini sordum.
Hayat yanıtladı.
“Hiç kimseyi seni sevmeye zorlayamayacağını, yapabileceğin tek şeyin seni sevmelerine izin vermelerini isterdim. Affetmenin affederek öğrenilebileceğini öğrenmelerini isterdim. Başkalarıyla kendilerini kıyaslamamayı öğrenmelerini isterdim. İki insanın aynı şeye bakıp farklı şeyleri görebileceğini öğrenmelerini isterdim.”
“Zengin insanın en çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyaç duyan insan olduğunu öğrenmelerini isterdim. Bir sevecen yüreği derinden yaralamanın bir anda olduğunu; ama iyileştirmenin çok uzun sürdüğünü öğrenmelerini isterdim. Seni seven insanların duygularını nasıl ifade edebileceklerini bilmedikleri için seni sevmediklerini sanmak yerine onların sevgisini hissetmeyi öğrenmelerini isterdim.”
Hayat derin bir nefes verdi. Hayatın nefesi kelimelere dönüştü.
“Söylediklerimi yüreğine kaydet” dedi. Söylediği cümleyi yüreğime kaydettim.
“Başkalarını affetmek yeterli değil, kendini de affetmeyi öğren”.
Yüreğim kuş gibi hafiflemişti.
“Son bir soru daha, Hayat” dedim. “Benden ne istiyorsun?”
Bütün odayı beyaz bir ışık kapladı… Ve Hayat yanıtladı.
“Senin kendin olmanı istiyorum, yoksa başkası olurdun. Sana bugün ihtiyacım olduğunu bil, yoksa bugün benimle olmazdın. Kendi eşsizliğini ve biricikliğini bil; çünkü ben kendimi tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zenginim. Ve gerçekten TEK değerli olanım. Değerimi bil.”
Hayat’ın içimde dışımda her yerde aktığını hissettim. Kendimizi sevdiğimiz kadar Hayat ‘ı sevebilirdik ancak. Ne daha az ne daha fazla.
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol